Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the broken-link-checker domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /home/patipedi/public_html/wp-includes/functions.php on line 6114
Bir aktivistin kaleminden: “Özür dilemeyeceğim” • Patipedia
Saturday , November 23 2024

Bir aktivistin kaleminden: “Özür dilemeyeceğim”

Kendimi bildim bileli birçok konuda çelişkilerim vardır. Birebir ilişkilerimde son derece çekingenken, topluluk önünde rahatça konuşabilirim. Kişisel olarak tanıdığım kişilerle tartışmaktan kaçınırım, ama yabancılarla (özellikle kürk giyenlerle) çok kolay tartışmaya girebilirim. İspanyol gibi görünürüm, ama bir tarafım İrlandalı. Özel hayatımda oldukça vakur biriyim ancak inandığım bir şey uğruna kameralar önünde Times Meydanı’nda soyunabilirim – ki soyundum. Aslında ikinci şanslara ve affetmenin büyüklüğüne inanan nazik ve sessiz biri sayılabilirim, AMA – inandığım şeylerle ilgili bir gerçek hakkında konuşurken sarf ettiğim aşağılayıcı sözler için ÖZÜR DİLEMEM. İnsanları yargılamaktan da hoşlanmam, AMA eğer hayvan istismarına bilinçli bir şekilde doğrudan ya da dolaylı olarak ortak oluyorsanız sizi yargılarım. Bu da bir çelişki olarak görünüyorsa kusura bakmayın!

Hayvan hakları aktivizmi: Yumuşak mı davranmalı, saldırgan mı?

Zamanımın çoğunu aktivistlerle geçiriyorum – hayvan istismarına karşı mücadelemde onlar benim hem arkadaşlarım, hem yoldaşlarım. Toplantı, protesto, yardım yemeklerine hep beraber gidiyoruz. Arkadaşlıklarımız doğal olarak kendiliğinden gelişiyor. Hepimizin kişilikleri, karakterleri oldukça farklı. Kimimiz hedefimize açıklayıcı ve tatlı bir dille; kimimiz ise kitlelere daha saldırgan ve yüksek sesli bir tavırla ulaşabileceğini düşünüyor. Ben ise, aktivizmin her tavrının bir yeri olduğunu düşünüyorum; şiddet içermediği sürece. Son zamanlarda katıldığım ya da düzenlediğim toplantılarda gittikçe daha çok duymaya başladığım ve beni provoke eden bir şey var: Aktivistler başkalarını “çok üzecek” şekilde hareket etmemeliymiş!

Diğer tüm hareketlerde bu konuyla ilgili bir uyarı yapılmazken, bizim hedeflerimiz hayvanlarla ilgili olduğundan bir şekilde kendimize hâkim olmamız gerekirmiş, diğer kişileri rahatsız etmemek adına! Neden? Hayvanların başına gelen şeyler zaten üzücü ve rahatsız edici. Et yemek, kürk giymek, ıstakozları canlı canlı haşlamak, balıkların gırtlağına kanca saplamak, hayvanları deneylerde kullanmak (şimdilik) yasal olduğu için insanların keyiflerini kaçırmamamız mı gerekiyordu?

İnançlarımızı insanlara benimsetmeye çalışırken neden çok yumuşak ve yavaş adımlarla ilerlememiz gerektiği dayatılmaya çalışılıyor? Neredeyse hayvan hakları aktivisti olduğumuz için utandırılmaya çalışılıyoruz! Sanki hayvanlara yapılan işkenceler daha hafif bir şeymiş gibi. Üzgünüm ama bu saçmalık.

Sessizliğin bedeli

Geçmişe dönüp baktığımızda sessiz kalmanın nelere mal olabildiği sanırım yeterince açık. Yani insanların Hitler’e karşı suskunluğunu koruması iyi bir şey miydi? Sayısız Yahudi’nin hayatını kurtarmak için hayatlarını tehlikeye atan onca insan yanlış mı yaptı? Onlar da diğerleri gibi bir deliyi mi takip etselerdi? Siyahların hakkını savunan Rosa Parks, beyazları rencide etmemek adına bu ayrımcılığa sessiz mi kalsaydı? Kadın haklarını savunan onca insan, erkekleri rencide ediyor gibi olmamak için boyun mu eğmeliydi? İnsanlara doğruyu göstermek yerine aman kendilerini kötü hissetmesinler diye mi düşünmeliydik?

Konu hayvanlar olunca bir anda başkalarını düşünmemiz gerekiyormuş gibi bir baskı var aktivistlerin üzerinde. Biz hayvanların sinir sistemleri olduğunu ve bizim gibi korku ve acıyı hissedebildiklerini biliyoruz. Sessizlerin sesi olduğumuz için neden özür dilememiz bekleniyor? Zaten kendilerini kimse söylemeden suçlu hissetmesi gereken kişilere kendilerini suçlu hissettirmek ne zamandan beri yanlış?

simone reyes

Yavrusu olan bir ineğin yeni doğmuş bebeğinin elinden alındığını, ineklerin sürekli suni yollarla hamile bırakıldığını, vücudu iflas edene kadar kullanıldığını, eti ve kemikleri insan tüketimi için kullanılamayacak durumda öldüğünü insanlara söylediğim için özür dilemeyeceğim. Süt ürünleri tüketmek o kadar da kötü değil demek diyorsunuz değil mi? Siz karşımda kuzu yerken, annesiyle hiç tanışmamış, hareket edemeyeceği kadar dar ve soğuk odalarda hapsedilmiş bir bebeği yediğinizi, öldürülmeden önce ayakta duracak hâli bile kalmadığını söylemememi istiyorsunuz değil mi? Ve onlar için hayatını vermiş bir hayvan varken, indirimden çok ucuza aldığınız o deri ayakkabılar için sizinle birlikte sevinemeyeceğimi biliyorsunuz değil mi? O yediğiniz tavuk köftelerini yapmak için tavukların çektiği eziyeti ve yaşadığı ölüm şeklini bir kedi ya da köpeğe uygulasaydınız şu anda hapiste olabilirdiniz!

Yardım yemeği düzenleyip tabaklara doldurduğunuz hayvanları tüketirken size karşı sessiz kalmayacağım.

Balık tutmaya gidip Facebook’a fotoğraf koyduğunuzda resminizi beğenmeyeceğim.

Kedinizin tırnaklarını söktürmeyi planladığınızı söyleyince sizi hayatımdan sileceğim.

Bebeğiniz olduğunda köpeğinizi terk etmenizi asla anlamayacağım.

Hayvan hakları benim için diğer haklarla aynı önemi taşıyor çünkü onların sesi sadece benim, ve benim sesim diğerlerinden daha az çıkmamalı.

 İşin özü hedefinize kilitlenmiş olmak

Lütfen beni yanlış anlamayın. Yumuşak yaklaşım asla etkili olmuyor demiyorum, ama çok nadir işe yarıyor. Hepimiz zamanında et yedik ya da süt içtik. Bizimle aynı hızda buna ayak uyduramayan kişiler var, bunu anlıyorum. Fakat vermeye çalıştığımız mesajdan uzaklaşamayız – bizim mesajımız önemli, hayat kurtarıyor ve yalnızca hayvanların hayatlarını değil! Karşı çıkamayacağınız bir gerçek var: Eğer bütün dünya vegan olsaydı, açlığı, iklim değişikliğini ve ölümcül hastalıkları önleme savaşımızda başarıya ulaşmamız daha kolay olurdu. Biz bir amaca hizmet ediyoruz, kimsenin size aksini düşündürmesine izin vermeyin.

Leonardo Da Vinci’nin çok önceden söylediğini unutmayın: “Bir gün gelecek, hayvanları öldürenlere bugün insan öldürene nasıl bakıyorsak öyle bakacağız.” O gün yaklaşıyor.

Biz devrimciyiz, biz savaşçıyız. Bir savaşı kazanmak, şiddetsiz bir savaş olsa bile toz pembe değildir. Kırılanlar olur. Olsun! Bu süreçte öğrenecekleri çok de var, ve anladıkları zaman bize teşekkür edecekler. Her şeyin bir zamanı var.

Sonuç olarak, kendi adıma, SESSİZ KALMAYACAĞIM, özür dilemeyeceğim ve bahane üretmeyeceğim. Ve benimle aynı yolda yürüyenlerden de aynı şeyi yapmalarını isteyeceğim. Kaybedecek zamanımız yok. Hayvanların da yok. Tüm gücümü sonuna kadar kullanarak bu mücadeleye devam edeceğim.

“Ben bir aktivistim. Bizim görevimiz bu.”

Yazar: Simone Reyes

Kaynak

Bunlara da göz atabilirsiniz

Görev başındaki köpeklere dikkat: Rehber köpekler ve görev köpeklerine yaklaşım

Hayatımızda ev ve aile köpeklerinin önemi çok büyük ve onlar hakkında birçok şeyi bildiğimizi var …

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *