Salı , Nisan 16 2024

Konuk Yazar: “Köpek korkusunu nasıl yendim?”

3Köpek korkusu ile başa çıkan Nurdan Köni’nin hikâyesi.

1966 yılında Göztepe’de bir köşkte doğdum, hatırladığım en eski anım, 3 yaşlarında falan köşkün bahçesindeki salıncakta, annem yemek yedirirken bir şey unuttuğunu fark edip eve girdiğinde komşumuzun kocaman Alman kurdu köpeğinin yanıma gelişi. Kolu alçıda zavallımın ve şimdi anlıyorum ki aslında ilgilendiği, yediğim şey.  Ben onu kocaman cüssesiyle görüp koca bahçede onunla baş başa olunca, korkumdan mı kibarlığımdan mı bilinmez geçmiş olsun Joe dediğimi hatırlıyorum.

O sırada annem geldi ve gün devam etti. Annem çok titiz, tek çocuğu olan bana karşı da çok tedbirli, her şeyden sakınıyor. Aman takla atma boynunu kırarsın, aman onu elleme mikrop kaparsın.. Böyle böyle büyüdüm; ama bir fobim var, o da tüylü olan her şey. Tüylü bir şeyden korkmam için canlı olması da şart değil aslında, cansız da olsa korkuyorum ve bu korku yaşam kalitemi inanılmaz etkiliyor. Bahar gelmiş yaz gelmiş, açık havada yemek yiyemez oluyorum masanın altına gelen kediler nedeniyle. Sokakta köpek görürsem kaldırım değiştiriyorum.

Sonra anne oldum, oğlumun bir oyuncağı var, topa tutunan sincap gibi bir şey. Topun içinde pil var ve top hareket ettikçe sincap da ediyor. Oğlum 3-4 yaşında korkumu fark edip beni onunla kovalıyor. Oyuncağı tutabilsem oğlum uyurken atacağım, tutamıyorum ki…!

Moda Çay Bahçesi’nde kahvaltı ediyoruz, kuşlar pike yapıyor, oğlum onları beslemeye çalışırken ben çığlık çığlığa kaçıyorum. Bu arada korkumu yenmek 5istiyorum ama ne yapacağımı bilemiyorum. İstemsiz tepkilerimden çok utanıyorum ama nasıl tedavi olunur bilemiyorum.

Sonra öğrendim ki psikolojik destek almak lâzım, buna uygun birini arıyorum ama işten güçten fırsat da yok. Oğlum 10 yaşlarında, hayvanları çok seviyor ve hep bir köpeği olsun istiyor. Bir petshopta siyah bir yavru görüyoruz oğlumla, gözünde yaş var, ağlıyor ve minnacık; onu alıp, gözündeki yaşı dindirelim diyoruz ama eşim “o kocaman olacak kim gezdirecek, bakamayız” diyor.

Oğlum küçük, ben korkuyorum, eşim desteklemezse bakamayız. Alamıyoruz o yavruyu. Oğlumun köpek sevdası devam ediyor, madem eve alamıyorum sevmeye gidelim diyor. Barınağa gidiyoruz, onlar kapalı alanda yavru sevmeye gidiyorlar babasıyla, ben de dışarda onları bekliyorum. Köpekler tel çitlerle ayrılmış belli bir düzende, aramızda çitler var ya, ben öyle bekliyorum. Bulunduğum yer koridor gibi iki yanımda çitler ve çitlerin içinde köpekler var. Beklerken bir bakıyorum koridorun başından bana doğru bir köpek koşuyor, elim ayağım kesiliyor, gözlerim kararıyor bayılmışım korkudan.. Eşim ve görevliler gelip ayılttılar, kaç gün kendime gelemedim o korkuyla.

İlgili yazı: Konuk Yazar: “Evde iki köpekle yaşamak zor mu?”

Oğlum 20 yaşında üniversiteye gidiyor. Bir gün geldi ve dedi ki “Ben bir köpek alacağım artık, ona kendi başıma bakabilirim. Kabul edersen eve getireceğim, etmezsen ayrı eve çıkacağım.” Annem de bizimle yaşıyor ve felçli, o da köpeklerden çok korkuyor. Anneme bakan hanım var, o da namaz kılıyor. Oğlum anneannesiyle konuşuyor; Dünya torununun etrafında döndüğünden, o “tamam madem, yeter ki gitme” diyor. Anneme bakan hanım ama namazım kabul olmaz, melekler gelmez diyor. Oğlum araştırıyor, onu da ikna ediyor. Sadece namaz kıldığı odaya köpeği sokmayacak.  Artık korkunun üstüne gitmek gereksinimi mi yoksa vazgeçilmez evlât sevgisi mi; ya da artık bu korkumun benim ve oğlumun hayatını bozmasından çok sıkıldığımdan mı bilemiyorum, kabul ediyorum.

Sonunda başlıyor araştırmaya, nasıl bir köpek olursa annem korkmaz, aynı evde yaşayabilir ve apartmandakiler rahatsız olmaz diye. Barınakları geziyor ama barınaklarda o ara sadece bir yavru görüyor – ki hala aklımda o yavru var – onu kurtarabilirdik diye. Neyse sonunda oğlum travmalı bir cana bakacak kadar tecrübeli değiliz, annem travmalı, yavru da travmalı olursa sürdürülebilir bir sahiplenme olmayabilir, diyerek bir Labrador yavrusu edinmeye karar veriyor.

Oğlum, kız arkadaşı ve ben Tekirdağ’a gidip kızımızı alıyoruz. Cuma akşamı trafiğinde 6 saatte dönüyoruz eve, kızımız kâh uyuyor kâh uyanıyor ama hiç ağlamıyor. Arada susamıştır diye su veriyor oğlum. Eve gelip bütün odayı ped ile kaplıyor iki kafadar. Yatağını, su kabını koyuyoruz. Oğlumla aynı odada yatıyor. Hiç ağlamıyor, hiç sesi çıkmıyor. “1 ay dışarı çıkmasın, aşıları bitmeden de sokakta yere basmasın” diyor veteriner.  Nöbetler başlıyor, oğlum ve kız arkadaşı 15 dakikadan fazla yalnız bırakmamaya çalışıyorlar.  Akşam 1 saat dışarı çıktıklarında ise ben kalıyorum odada onunla.  Hem apartmana ses olmasın, hem anneme bakan hanım ve annem rahatsız olmasın diye el mecbur ilgileniyorum. Ama ben yatağın üstündeyim o yerde! Bazen çıldırıyor, hoplayıp zıplıyor, korkuyorum, ona yoga müziği açıyorum, sakinleşiyor ve uyuyor. İşteyken özlüyorum onu. Evi arayıp soruyorum ne yapıyor diye. Yere indiğimde ayağımın üstüne koyuyor başını, ya da terliğimi kemiriyor ya da yalıyor. Olmazsa poposunu ayağıma dayayıp uyuyor.

1

Öyle masum ve öyle sevimli ki. Artık o benim kızım ve bir gün ona “seni ben doğursam bu kadar severdim Carmen” derken buluyorum kendimi.

Artık sokaktaki canlılara da sevgi doluyum, hepsini düşünüyorum. Aç olmaları, hasta olmaları içimi titretiyor. Elimden geleni gelmeyeni yapmak istiyorum. Sokak köpeği görünce beslemek ve sevmek istiyorum. Sosyal medyada sahipsiz hayvanlarla ilgili grupları takip etmeye başladım. O kadar çok acı çeken kedi köpek vardı ki, korkum yüzünden onlardan birini kurtaramamıştık. Kendimi onlara borçlu hissediyordum ve bir sokak köpeği sahiplenmek istedim. Oğlum, “anne iki köpek çok zor nasıl bakacağız nasıl gezdireceğiz, hayır iki köpek olmaz” diyor ama benim içim içimi yiyor çaresiz bir köpek daha evlat edinmeliyiz. Veterinerimiz de “Carmen hâlâ bebek, aşıları oturmadı, gelen yavruyu kurtarayım derken, Carmen’i tehlikeye atacaksınız” diyor. Sonra sahiplendirme ilânlarını oğluma atmaya başladım bak bunu alalım diye. O hâlâ “hayır anne iki köpek olmaz” diyor.

Sonra Viktor’un ilânını attım oğluma, bunu alabiliriz dedi. Karlı bir günde Halkalı’ya gittik görmeye. Yerin iki kat altında bir yerde, buz gibi soğukta duruyordu köpekler. O sırada küçük bir top koşarak geldi küçük patilerini oğluma dayayıp yüzüne baktı. Sonra gelip o patileri dizlerime dayadı bana baktı. Büyük köpeklerle aynı kafeste duruyormuş, nasıl pis nasıl pis ama öyle de şirindi ki… Aslında ben sokak köpeği almak istiyorum, bu Husky. Bu nasılsa sahip bulur diye onu almayı çok da istemiyorum aslında. Onu alıp eve gelmemin asıl nedeni sahiplendiren adamın alın da isterseniz balkonda besleyin demesi oldu. Ben almasam o minicik şey nereye kime, nasıl bakılacağı bir yere gidecekti?  Eşim Carmen’i bile istemezken eve bir köpek daha getirmek de ayrı cesaret işiydi ama göze aldım. Orda yıkattık, mama kabını, yatağını, aldık ve doğru veterinere gittik. Veteriner görünce “aaa” dedi, “her sabah namazına uluyarak kaldıracak sizi ve çok büyük olacak” dedi. “Bir çocuğum daha olsa ‘ay eve sığmazsın’ mı diyecektim” dedim ona da. Orda da aşılarını oldu ve eve geldik, önce biraz itiştiler kapıştılar, sonunda anlaştılar.

Kısacası 50 yaşımda onca korkumun üzerine iki tane de patili çocuğum oldu. Şimdi ayrılmaz ikili olarak sahalardalar…

Yazar: Nurdan Köni Erelmas
Instagram: @carmen_chocolab_viktor_huskita

 Sizin de anlatmak, paylaşmak istedikleriniz varsa, bize yazın: [email protected]

Bunlara da göz atabilirsiniz

Bir kayıp ve yeniden sevmek: Alex, Mazo ve Muko

Konuk yazarımız Deniz Naz Durmuş’un kaleminden, Alex’in beklenmeyen kaybı ve hayatın getirdiği terk edilmiş iki …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir